Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de özellikle elektrikli yerli otomobil girişiminin (TOGG) ardından elektrikli araç satışları yükselişe geçti.
14 Eylül 2020 Pazartesi
Elektrikli araç alırken dikkat edilmesi gereken ayrıntılar
9 Eylül 2020 Çarşamba
General Motors, Nikola'nın yüzde 11 hissesini alacak
Amerikan otomobil üreticisi General Motors, elektrikli araç üreticisi Nikola'nın hisselerinin 11'ini alacağını duyurdu.
Amerikan otomobil üreticisi General Motors'dan yapılan açıklamada, General Motors ve Nikola'nın stratejik ortaklık yaptığı bildirildi.
General Motors'un Nikola'nın hisselerinin yüzde 11'ini alacağı aktarılan açıklamada, şirketin Nikola yönetiminde bir yönetici belirleme hakkı da edineceği kaydedildi.
Açıklamada, General Motors'un Nikola'dan 2 milyar dolarlık hisse alacağı belirtilerek, şirketin elektrikli pick-up modeli Nikola Badger'ın da General Motors tarafından tasarlanacağı ve üretileceği ifade edildi.
General Motors'un açıklamasında, söz konusu aracın 2022 yılı sonuna kadar üretim bandına girmesinin beklendiği kaydedildi.
İki şirket arasındaki anlaşma haberinin ardından Nikola'nın New York borsasındaki hisseleri yüzde 30'un üzerinde değer kazanırken, General Motors'un hisseleri yüzde 6'nın üzerinde yükseliş gösterdi.
2 Eylül 2020 Çarşamba
TOGG konusunda nihai fikrim ne: Bu girişim başarılı olacak mı?
TOGG karargahına yaptığım ziyaretten sonra en çok karşılaştığım sorulardan biri şu:
“Sen bu işin olacağına inanıyor musun?”
Bu “büyük” soruya yanıt vermeden önce daha küçük sorularla başlayalım.
400 BEYGİR KİM İÇİN?
CEO Gürcan Karakaş’a sorduğum sorulardan biri şuydu, “Niye 400 beygir gücünde bir araçla tanıtım yaptınız? Türkiye’de hayatında 400 beygir gücünde otomobil kullanmış kaç kişi var? Böyle bir gereksinim var mı? Bu kadar güç için gerekecek batarya miktarı makul mü?”
Verdiği yanıt şu oldu: “Dünya pazarı için böyle bir şeye ihtiyacımız var.
Bu, hedef gösterme açısından önemli...”
Jaguar’ın I-Pace modelinde de 400 beygirlik bir seçenek olduğunu düşününce yanıt makul.
Ancak böyle bir durumda, yani hedef global ise dünyada çok daha fazla ilgi toplayacak, kısa vadede yapılmayacak bile olsa sergilenecek ve gövde gösterisi olacak bazı başka modellere de ihtiyaç yok mu?
Bu tip modeller kapasite, hayal gücü, ufuk ve teknolojik mükemmeliyet gösterme açısından marka algısına katkı yapmıyor mu?
ÜRETİM PLANLAMANIN SIRLARI VAR
Bir diğer soru burada paylaştığım teknik bilgilerin “yüzeysel” oluşu.
Son derece doğru bir tespit.
Yüzeysel.
Bugün Mercedes fabrikasına gitsem, onların da üç-dört yıl sonra piyasaya çıkacak yeni bir ürünleri ile ilgili vereceği bilgi yüzeysel olur... Daha ötesi sanayi casusluğunun işi, elbette ki bazı şeyler sırdır. Bazı sorularıma yanıt alamadığım gibi, bazılarını da “yazmamak kaydı” ile paylaştılar. Bu da çok normal.
FUEL CELL DÜŞÜNÜLDÜ MÜ?
Belki biliyorsunuz, otomotiv endüstrisinde şarj edilebilir elektrikli otomobillerin yanı sıra elektriğini kendi üreten “fuel cell” teknolojisine sahip araçlar da var.
Deposuna hidrojen dolduruyorsunuz, o bu hidrojenden elektrik üretiyor ve bu elektrik ile otomobil yürütülüyor.
Toyota ve Honda’nın bu tip araçları var ancak çok yaygın değiller.
Gürcan Karakaş’a fuel cell ile ilgili TOGG’un düşüncelerini de sordum.
Bu teknolojideki gelişmeleri yakında takip ediyorlar. Kendi tabiriyle “Görüş alanları içinde.”
Karakaş şöyle diyor bu konuda:
“Biliyorsunuz bu tip gelişmeler yıkıcı teknolojiler. Olgunlaşmasını tamamlamamış bu tip yıkıcı teknolojilerin tamamını işimiz gereği takip ediyoruz. Sonuç olarak fuel cell’li bir otomobil de bir elektrikli otomobil. Elimizde iyi bir elektrikli otomobil olursa, teknolojisinin ve altyapısının verimli ve makul fiyatlı hale geldiği zamanda fuel cell’e dönüştürmek çok zor bir iş değil.”
HEDEF NCAP 5 YILDIZ
Şu anda en önemli konulardan biri güvenlik konusu.
TOGG’un üretmeye hazırlandığı otomobiller bu konuda da iddialı olma amacında.
Karakaş’tan aldığım bilgiye göre TOGG SUV’lar 2023 NCAP kriterlerinde 5 yıldız hedefli olarak dizayn ediliyor.
Benim kafamdaki en büyük soru işareti hala yerinde duruyor?
Bu konu ile ilgili aldığım yanıt da beni tatmin etmeyen en önemli unsur.
“TOGG’un otomobilleri piyasaya çıktıktan sonra, beklenen satış sayılarına ulaşsa bile firmanın uzunca bir süre zarar etmesi kaçınılmaz” diye düşünüyorum.
Örneği de CEO Gürcan Karakaş’ın rakipleri olarak ortaya koyduğu Tesla’dan vereyim.
TESLA YILDA 1 MİLYAR DOLAR KAYBEDİYOR
Satış ve pazarlama sorunu olmayan, ürettiği daha doğrusu üretebildiği her otomobili satan, bazı modellerinde uzun bekleme listeleri olan ve tanıttığı modellere bile yüz binlerce ön sipariş alabilen Tesla Motors Inc. (Artık sadece Tesla Inc.) kurulduğu 2003 yılından bu yana tek bir kör kuruş kâr edebilmiş değil.
Dünyanın en değerli otomobil şirketlerinden biri olan ve imajı en yüksek, pazar lideri Tesla Inc.’in 2017 zararı yaklaşık 2 milyar dolar (14,5 milyar TL), 2018 zararı 1 milyar dolar (yaklaşık 7,3 milyar TL), 2019 zararı ise 862 milyon dolar (yaklaşık 6,3 milyar TL).
Üstelik de en büyük pazarı ABD’de sattığı her otomobil için Amerikan Hükümeti’nden uzun süre 7500 dolar yani 55 bin TL de teşvik aldığı halde.
Yani esas mesele yapmak değil. Yaptıktan sonra ürünün arkasında durabilmek.
DEVLET DESTEK OLMALI AMA
Bir diğer mesele devlet desteği. Bu gibi girişimler dünyanın hiçbir yerinde artık devlet desteği olmadan gerçekleşmiyor.
Ancak bu destek devletin elinin işin içinde olması anlamına da gelmiyor.
Yani desteklenen firmayı bir kamu kuruluşuna çevirmek çok makul bir yaklaşım değil. Yatırımcının ve şirket yönetiminin bağımsız, özerk olması şart. “Şu tarihe yetişsin, seçimden önce yollarda olsun, ucuz olsun, pahalı olsun” gibi direktiflerle bu iş olmaz. Kamu otoritesi işin yönetimine ne kadar parmağını sokarsa, bu işin olma şansı o kadar azalır.
TOFAŞ DA DEVLET DESTEĞİYLE KURULDU
Örnek TOFAŞ’tır mesela.
TOFAŞ’ın kurulması Vehbi Koç’un vizyonudur ama devlet desteği olmasa mümkün olamazdı. FIAT’ı Türkiye’de yatırıma ikna eden, projeyi geliştiren rahmetli Vehbi Bey’dir.
Ama kuruluşta devletin önemli desteği ve katkısı vardır.
Bilir misiniz ki, TOFAŞ’ın ilk ortakları arasında Koç Holding’in ve Internazionale Holdings FİAT’ın yanı sıra yüzde 25 payla Makina Kimya Endüstrisi MKE, ayrıca daha ufak paylarla İş Bankası ve Ege Petrol T.A.Ş. de kurucu ortaklar olarak yer alır.
Ama daha başlangıçta MKE’nin hisselerini belirli bir süre sonra Koç Holding’e satması şartı vardır. Devlet desteklemiş ama yönetimi Koç Holding vizyonuna bırakmıştır.
Tabii TOFAŞ örneğinde de bazı önemli hatalar da vardır ve bugün bunlardan ders alınmalıdır.
DOĞRU DESTEKLE ANADOL DEVAM EDERDİ
Ya da Anadol’da kamu teşviki daha düzgün organize edilip, sürdürülebilseydi belki bugün yerli otomobil markası çıkarmak için uğraşıyor olmayacaktık.
Anadol’dan sonra yola çıkan Hyundai’nin bugün geldiği nokta ortadadır. Anadol ise artık yoktur.
Burada ortakların finansal gücü ve Türkiye’nin bu finansal yapıya vereceği destek gündeme gelir. Korkum şudur ki, bir süre sonra TOGG’un üretim tesisleri ve oluşacak fikri birikimi yabancı bir otomotiv firması tarafından satın alınıp, yerli markamız yabancı bir markanın üretim tesisi haline dönüşür mü?
Güçlü bir finansal yapı olmadığı takdirde kaçınılmaz son budur.
TOFAŞ’ın, SEAT’ın, yüzyıllık Skoda’nın başına gelen budur.
YURT DIŞI BORSALAR NİYE DÜŞÜNÜLMESİN
Farklı bir ufuk olarak, TOGG’un şimdilerde pek çok EV (elektrikli otomobil) firması gibi New York’ta (NYSE) halka açılma girişiminde bulunması doğru olabilir mi, bunu da tartışmak lazım.
Tesla’nın 2000 doları hızla aşan ve 10 günde neredeyse yüzde 30 değer kazanan hisseleri, bu tür yatırımların para piyasalarında bir karşılık bulabileceğini gösteriyor.
TOGG hikayesini iyi anlatabilir, inandırıcı bir gelecek öngörüsü ortaya koyabilirse, ilerde ortaya çıkabilecek finansman sorunları belki de böyle aşabilir!
Batarya üretimi konusuna detaylı giremedik mesela.
Orada belli ki, şimdilik ifşa olması istenmeyen bazı bilgiler ve yatırımlar var.
ASPİLSAN: BİZ DE DESTEĞİZ
Ancak Türkiye’de askeri batarya üretim amaçlı kurulmuş ASPİLSAN’ın yönetim kurulu başkanı İsmail Hakkı Uzunkaya, “TOGG’a yönelik çalışmalarımızı gerek pil, gerekse batarya bazında sürdürmekteyiz. Tüm birikim ve tecrübemizle TOGG için ayrı bir hassasiyetle TOGG’un başarısına katkı sağlayacak şekilde yürütüyoruz” diye bir mail yolladı. Bu arada binde 5 hata oranı iddiasının da gerçeği yansıtmadığını söyledi.
VESTEL’in de pil konusunda girişimleri olduğunu biliyoruz. Şu anda en büyük sır, en önemli muamma pil konusu.
Yanıtını çok uzak olmayan bir gelecekte bulacağımız bir soru.
Turkcell’in teknoloji partneri olarak işin içinde olması olumlu bir konu ama Turkcell ne kadar eski Turkcell? Siyasetin girdiği ve liyakatin dışlandığı her yerde olduğu gibi Turkcell eski Turkcell olsa bu işin içinde olması çok olumlu görülebilir.
Bugün de öyle olmasını isterim ama olabilir mi?
Turkcell gibi mobil dünyanın önemli, etkili ve bilgili bir oyuncusu TOGG’a çok şey katabilir.
Katabilecek mi?
Umut verici olan konulardan biri TOGG’un bir elektrikli araç ve bununla paralel bir mobilite evreni yaratma gerekliliğini hissetmiş ve bunun için çalışıyor olması.
Türkiye’de bu alanda yetkin genç start up’lar var. Ve TOGG bu konularda işbirliğine çok açık.
Kendilerine ulaşan tüm önerileri, firmaları, geliştirilmekte olan ürünleri değerlendirmeye alıyorlar.
Olumlu veya olumsuz.
SONUÇ?
Sonuç şu.
Bir şey söylemek için erken.
Oluşturulan ekip, tecrübeli, bu işin altından kalkabilecek gibi görünen, sağlam ve adanmış kişilerden oluşuyor intibaı veriyor.
Hata yapacaklar mı?
Muhakkak hatalar olacaktır.
Ama sonuçta bir otomobil ortaya çıkarırlar.
Üretim yıllık 10 bin, 20 bin gibi sayılarla başlar, pazar talebi de oluşursa zaman içinde yüz binli sayılara çıkar, çıkabilir.
Arkasında yeterli finans olursa.
Bu iş bir seçim unsuru, bir seçim yatırımı gibi görülmezse!
İhracat meselesi biraz karışık.
Türkiye’nin hem teknoloji ülkesi olarak bir imajı yok hem de siyasi olarak Batı’daki imajı çok parlak değil.
Türk malı gömlek almak istemeyene, Türk malı otomobil satmak kolay değil.
Ancak ürün iyi ise, zamanın ötesine geçme mesajı verebiliyorsa bunlar engel olmaktan çıkar.
Bu nedenle de ortaya çıkacak otomobilin imajının Türkiye imajından güçlü, modern, ilerici ve aydınlık olması gerekiyor.
Ve her şey çok iyi gitse, ürün şahane olsa bile en önemlisi finansal dayanma gücü.
Beni aşan bir konu.
Ortaklara, devletin vereceği desteğe bağlı.
Olur mu?
Olabilir.
Kolay mı?
Hiç değil.
Zaten kolay olsaydı herkes yapardı.
Yapıp yapamayacağımızı denemeden bilemeyiz!
En azından deniyoruz.
Sıra geldi fabrikaya
Bugün artık TOGG gezimizin sonuna gelelim.
Cılkını çıkarmadan bitirmek lazım.
Ama son birkaç konuyu da tamamlayalım.
Dün araçlardan çıkıp, fabrika maketinin başına doğru ilerliyoruz demiştik.
Yürürken, aklıma takılan bir iki hususu daha CEO Gürcan Karakaş’a soruyorum.
Bunlardan ilki, tüm endüstrinin tartıştığı bir konu.
“Mikro Car”
Yani bir veya iki kişilik, kent içi ulaşım aracı.
Smart’ın daha küçüğü. Renault’nun Twizzy ile açtığı alan.
70-80 kiloluk bir insanı kent içinde bir yerden bir yere götürmek için 1 tonu aşan bir aracı taşıma anlamsızlığına son verme amaçlı araçlar.
Personal Transporter’ın bir kademe üzeri elektrikli araçlar.
Aslında bu konu hiç gündemlerinde yokmuş.
Ancak kısa süre önce ekipten “Bunu da tartışmalıyız” önerisi gelmiş.
Tam da konuyu ele almak üzere olduklarını öğrendim.
İkinci sorum otonomi üzerine.
Bunun üzerine de çalıştıkları ama dünyada da bu konuda bir yavaşlama olduğunu söylüyor.
Tam otonom araçlar için vaktin erken olduğunu ama otonoma yakın noktada olacakları bilgisini alıyorum.
NEDEN GEMLİK?
Ve son olarak fabrikanın yeri.
“Niye Gemlik?”
Açıklıyor:
“Paydaşlarımızla yakın olmak istiyoruz. Gebze, Kocaeli ve Bursa’ya aynı uzaklıktayız. Her birine yarım saatlik mesafedeyiz. Tedarik sanayiine yakın olmak, iç içe olmak zorundayız. Bilir misiniz, ben bu göreve gelir gelmez ilk ziyaretimi Gebze’de TAYSAD Organize Sanayii bölgesine yaptım. Bir anlamda dönüşüm TAYSAD’la başladı. Bizim nomine edilmiş, dönüşüme dahil olan tedarikçilerimizin önemli bir bölümü TAYSAD üyesi. Bu paydaşlarımız değişime direnmeyen, tam aksine TOGG’la birlikte yatırım yapan, bizim oluşturduğumuz platformun katkısıyla dönüşüp yeni bir rekabete hazırlanan hatırlı sayıda tedarikçi var ve biz bunlarla dirsek mesafesinde olmak için Gemlik’i uygun bulduk.”
Bilmeyenler için hemen ben söyleyeyim, Karakaş’ın bahsettiği TAYSAD “Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği” oluyor.
Benim sualler biter bitmez Karakaş, önümüzdeki hayli büyük maket ve fabrika yerleşim planının üzerinden anlatmaya başlıyor.
MÜŞTERİLER FABRİKAYA GELECEK
Oldukça geniş bir araziye yayılmış üretim tesisi, üç bölümden oluşuyor.
Bir yanda batarya ve batarya gruplarının üretileceği bölüm, diğer tarafta ise araç montajının yapılacağı alan.
Tam ortada ise boyahane var ve Karakaş boyahaneye çok önem veriyor.
Fabrikanın denize bakan tarafında iki yatay bina var.
Pembe ve açık mavi.
Bunlardan biri TOGG’un yönetim binası. Fabrika açılınca Bilişim Vadisi’ndeki ofisler buraya taşınacak. “Mevcut ofise yarım saatlik mesafede olacağız” diyor.
Doğru ama hayli pahalı bir köprü geçişi var arada.
Pembe bina ise “Müşteri deneyim merkezi”.
Müşterileri fabrikaya bekliyorlar.
Gelecekler ve orada otomobilin teknolojik özelliklerini deneyimleyecekler. Çocuklar ve gençler için de uygun alanlar olacak.
“Biraz Wolfsburg’daki Autostadt gibi mi?” diye soruyorum.
Tam öyle değil. Farklı bir teknolojik deneyim demek daha doğru olur” diyor Gürcan Bey.
Fabrikanın deniz kıyısında olmasının liman avantajı sağlayacağını düşünüyorum.
Ama Gürcan Karakaş, “Bir limanımız olmayacak. En azından başlangıçta böyle bir planımız yok. Hemen yakında liman var zaten. İlerde çok büyük ihracat rakamları olursa o zaman düşünürüz” diyor.
Fabrika binasının hemen arkasındaki terk edilmiş askeri havaalanını da bir otomobil pisti olarak organize etmeyi planlıyorlar.
VE İŞTE TOGG TAKIMI
Bu arada Gürcan Karakaş’ın yakın çalışma ekibinden de bahsedeyim biraz.
Adını ağzından düşürmediği ve çok önemsediği isimlerden biri Sergio Rocha.
Brezilyalı.
Chief Operating Officer. Operasyonlardan Sorumlu Üst Düzey Yönetici.
Yeni havalı isimler böyle. Benim bildiğim eski modaya göre Üretim ve Üretim Planlama Müdürü.
Muhtemelen tüm ekibin en tecrübelisi.
Sao Paolo Braz Cubas Üniversitesi’nde makine ve endüstri mühendisliği dallarında okumuş.
Sonra 5 yıl VW’nin Brezilya’daki tesislerinde çalışmış.
Oradan General Motors’a geçmiş. 37 yıl boyunca GM’in dünyadaki tüm tesislerinde çalışmış, yöneticilik yapmış. Güney Kore GM’de yönetim kurulu başkanı ve CEO olarak görev almış.
GM’den emekli olunca Hindistan’da bir elektrikli araç girişiminde operasyonlardan sorumlu üst düzey yöneticilik yaparken Karakaş’ın deyimiyle “Uçağı üzerimizden geçerken aşağı indirilmiş.”
Karakaş’a “Bu görevi yapacak Türk yok muydu? 50 yılı aşkındır otomobil üretiyoruz. Niye Brezilyalı” diye soruyorum. Hatta bir iki bildiğim ismi de söylüyorum.
“Vardı. Ama Sergio büyük bir tecrübe. Bu kadar tecrübeli biri pek az yerde olur” diyor.
Dün de sözünü ettiğim ürün yönetimi, ürün planlama, fiyatlama, pazarlama, satış, marka yönetimi ve iletişimi gibi alanlardan da sorumlu olan Talin Yıldız, müşteri ilişkileri yönetimi, pazar araştırmaları ve analizi ile müşteri bilgi yönetimini gibi çoklu bir görev tanımına sahip.
Galatasaray Üniversitesi üzerine Sorbonne eğitimli Talin Yıldız, Renault merkezinde Global Pazarlama Direktörü iken TOGG’a geçmiş.
Burak Başyiğit ise tedarikten sorumlu. İÜ Makine mezunu. Toyota kökenli. Avrupa dışı Toyota fabrikalarının büyük oranda tedariklerinden sorumlu olarak görev yapmış. Sonra Coşkunöz Holding’de havacılık ve savunma sanayii de dahil olmak üzere satın alma operasyonlarının başına geçmiş, Şimdi de TOGG’a katılmış.
AR-GE direktörü Metin Sancar, ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği mezunu. Yaklaşık 21 yıl boyunca Aselsan'ın Hava ve Deniz Programları Direktörü olarak çalıştı. Daha sonra TUSAŞ'a geçerek burada 5 yıldan fazla bir süre TAI'nin milli helikopter projesinde “TAI Helikopter Grup Başkanı” olarak yer almış. Sancar, 5.12.2018’de TOGG'a Ar-Ge Direktörü olarak katılmış.
Naci Özgür Özel, İTÜ’lü bir endüstri mühendisi. FİAT’ta İtalya’da İş Geliştirme Müdürü olarak görev yapmış. Ardından bölge ofisi başkanı olmuş. Daha sonra Magirus GmbH, Kibar Holding ve Erdemir’de çalışmış. Şimdi TOGG’da strateji ve iş geliştirmenin başında.
Ve Hakan Özenen. Hürriyet’te yazdığım dönemlerde, otomobil yazıları kaleme aldığım Auto Show Dergisi’nde yayın yönetmenliğimi yapan, daha sonra Habertürk’ü kurarken bilgisine, namusuna, iş disiplinine hayran olduğum için bıraktığı gazeteciliğe geri dönmeye beni kırmamak için razı olan Türkiye’nin tartışmasız en iyi ve en saygın otomotiv editörü. Şimdi o da TOGG’un kurumsal iletişiminin başında.
Yani konusunda oldukça iyi isimlerden oluşan bir ekip var TOGG’da.
Peki tüm bunlardan sonra ben ne düşünüyorum bu konuda.
Onu da salı yazayım.
Alıntı:
https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2780917-sira-geldi-fabrikaya
Sizce kaç para eder bu otomobil?
Sevgili okurlar, iki gün önce bir felaket ile karşı karşıya kaldım.
TOGG’a yaptığım ziyaretin ve CEO Gürcan Karakaş ile yaptığım sohbetin 3. bölümü uçtu.
Ben yazıyı gazetenin yazı sistemine koydum ve annemi ziyarete gitmek üzere yola çıktım.
Meğer yazı arada bir yerde yok olmuş.
Saatlerce uğraştığım bir yazının yok olması müthiş asabımı bozdu inanın.
İşin daha kötüsü genelde röportajlarımı kayda almam.
Küçük hatırlatıcı notlar alır ama genelini aklımda tutarım.
Sonra kağıda dökünce aklımdan silerim.
O yüzden de iki gündür aklımdan da sildiğim bölümü geri getirmek için uğraşıyordum.
En iyisi kaldığımız yerden devam etmek.
Yazdıkça hatırlarım diye umuyorum.
Sevgili okurlar, yukarıda 2023 yılında yetişecek bir başka projeden doğalgaz keşfinden bahsettik.
Burada da yine 2023 hedefli yerli otomobil projesine devam edelim.
İkinci bölümü Talin Yıldız’la görüşmek üzere merdivenlerden aşağı iniyoruz diye bitirmiştik.
Aslında tam da öyle olmadı.
Gürcan Karakaş’ın ofisinden çıktıktan sonra diğer ofislere uğradık.
Ofis dediğim aslında geniş açık alanlar.
Oda hemen hemen yok gibi.
İnteraktif bir çalışma ortamında birlikte çalışan bir grup mühendis.
Oldukça keyifli görünen bir çalışma grubu.
İlginç olan otomotiv endüstrisinde şimdiye kadar görmediğim oranda kadın çalışan olması.
Sorunca öğreniyorum ki, yüzde 30’a yakınmış kadın çalışan oranı.
PAZARLAMA RENAULT’DAN
Sonra bir kat aşağı iniyoruz.
Burada da çalışma salonları ve küçük odalar var.
Biz ise bir toplantı odasına giriyoruz.
Burada da duvarlarda yazılar ve desenler dolu.
Bir de bilimsel toplantılarda sunulan posterlere benzeyen posterler var sağda solda.
Girdiğimiz toplantı odasında sandalye, tabure hak getire.
Yine ayaktayız. Ortada yine kokteyl masası benzeri bir masa var.
Bizim hemen arkamızdan Talin Yıldız giriyor odaya.
Gürcan Karakaş “Bizi en çok bekleten çalışanımız Talin Hanım. Onun bize katılmasını çok uzun süre bekledik çoook” diye tanıştırıyor kendisini.
Talin Yıldız Renault’nun Fransa’daki merkezinden transfer.
Renault’da pazarlamada çalışırken TOGG’un teklifi üzerine memlekete dönmüş.
Talin Hanım’a şirket unvanını soruyorum, şaşırıp Gürcan Bey’e bakıyor.
Karakaş “Vallahi bizde öyle alışıldık biçimde unvanlar falan yok. Ama ille bir şey söylemek lazımsa CMO diyebiliriz” deyince Talin Yıldız’ın Chief Marketing Officer yani pazarlama bölümünün başkanı olduğunu anlıyorum.
ÇOK FOCUS GRUP ÇOK FİKİR
Talin Yıldız, ürün geliştirme aşamasına hedef kitleyi nasıl dahil ettiklerini anlatıyor.
Farklı focus gruplar oluşturmuşlar.
Yaş gruplarından, eğitim gruplarından, sosyo ekonomik gruplardan hatta kültürel gruplardan.
Hayallerindeki otomobillerini anlatmalarını istemişler öncelikle.
Hiç limitsiz.
Sonuç ilginç olmuş.
Kimse çok uçuk kaçık, çok avangard bir talepte bulunmamış.
Herkes otomobil gibi bir otomobil tarif etmiş.
Özellikler konusunda çok farklı fikirler çıkmış.
Focus gruplardan istedikleri en önemli şey “Future projected” fikirlermiş.
Bayağı verimli olmuş. Çok yön gösterici şeyler çıkmış.
Otomobilin imajı konusunda da sorular sormuşlar.
İmaj ve markayı buradan aldıkları geri dönüşe göre oluşturmaya çalışmışlar.
Talin Yıldız’a 3 yıl sonra çıkacak ve daha önce olmayan bir şey olacak olan üründe tüketici beklentisinin yön gösterici olup olmayacağını soruyorum.
“Tabii ki çok yön gösterici değil. Ama beklentiyi biliyor olmak gerek. Bunun üzerine çıkmak için.”
ONLAR YERE BASIYOR BEN UÇUYORUM
Şu anda en çok üzerinde durulan konu otomobilin içindeki ara yüz.
Bunun kullanıcı dostu olması için epey uğraşılıyor.
Ben bir kez daha eleştirel bir biçimde lafa giriyorum.
“Ortaya çıkacak nihai üründe belki çok avangard olmak gerekmeyebilir ama öncesinde sanki biraz uçuk olmakta fayda var” diyorum.
Talin Yıldız Hanım’a dönerek “Renaultcusunuz, Avantime’ı bilirsiniz. Zamanın ötesinde bir tasarımdı. Evet tutmadı ama oradan gelen bilgi Renault’yu yıllarca öteye taşıdı ve çok da havalı oldu. Hadi onu bırakalım. Tesla 1,9 saniyede 100 km/s sürate çıkacak otomobil tanıtıyor. Bundan büyük bir pazar beklentisi olduğu için mi? Hayır! Ama neler yapabileceğinin ufkunu göstermeye çalışıyor. Herkesi kendinden söz ettirmeye çalışıyor. Keza Cyber Truck yarın bayilerde mi olacak? Belki de hiç olmayacak. Ama 250 bin sipariş aldı bir haftada. Otomobil sever tüm gençlerin bilgisayar Wallpaper’ı oldu. Böyle şeyler de yapmak lazım” diyorum.
Bakıyorum ki, odadaki kimse benimle aynı fikirde değil.
Bir sonraki fikrim olan “Bence bir Formula E takımı satın alıp TOGG adına yarıştırmanız lazım. Teknolojide, bilgide, ne aşamada olduğumuzun havasını atmalı, kendimizden söz ettirmeliyiz” şeklindeki fikrimi söylemeye dahi cesaret edemiyorum bile.
EVİN, OFİSİN DEVAMI
Bu odada da bol bol “Global USE CASE Mobility Company” laflarını işitiyorum.
Ekibin tümündeki heyecan üst düzeyde, orası çok hoşuma gidiyor.
Otomobili bir tür cep telefonu uzantısı gibi düşünüyorum. Onlar bir adım ötesinde.
“Evin ve ofisin devamı” gibi görüyorlar.
PANDEMİ SAHİPLİĞİ SÜRDÜRECEK
Sonra sahiplik konusunu açıyorum.
“Gelecekte otomobil sahipliği çok azalacak. Siz hala sahipliğe göre davranıyorsunuz sanki” diyorum. Kiralama ve kullanım üzerinden ödeme seçeneklerini düşünüp düşünmediklerini merak ediyorum.
Düşünmüşler.
Ama pandeminin sahipliği yeniden güçlendirdiğini söylüyorlar.
“Salgınlar çağı deniyor. Demek ki, kişisel güvenlik ve kişisel hijyen açısından sahiplik epey bir süre daha güçlü olacak. Ayrıca biri diğerine engel değil. İkisini de planlıyoruz” diyor Talin Yıldız.
Bu adayı terk edip başka bölümlere doğru ilerliyoruz.
Bu bölgede birçok toplantı salonu ya da odası var.
Ekipler buralarda bir araya geliyor. Bazen farklı gruplar.
Fikirler duvarlara yazılıyor, etkileşim sağlanıyor.
Çok keyifli ve yaratıcı bir çalışma alanı.
Bölümler perdelerle ayrılmış. Küçülüp büyüyebiliyor. Renkli koltuklar, divanlar, minderler var odalarda.
ÇIFIT ÇARŞISI
Oradan başka bir odaya giriyoruz.
Çıfıt Çarşısı gibi bir yer.
Koca bir masa.
Üzerinde bir ben yokum.
Kumaşlar, ahşap kaplamalar, metal kaplamalar, ahşap görünümlü kaplamalar, halı parçaları, boyalı metaller, boyasız metaller, metal olmayan metaller...
Ne ararsanız mevcut.
Tuhafiyeci gibi.
Bunlar TOGG’un iç dizaynının elemanları aslında.
Her nevi iç döşeme, iç kaplama.
Boya örnekleri.
En kalitelisinden, en dandiğine kadar her şeyi inceleyip deniyorlar.
Masada bir de kahverengi plastik acayip bir şey var.
“Bu ne?” diyorum.
Hikayesi ilginç.
Zeytin çekirdeğinden yapılma bir kap.
Gemlik’te üretileceği için ve marka bir yandan da çevreci mesajlar vereceği için böyle bir şey düşünmüşler.
Zeytin’in her şeyi kullanıldıktan sonra kalan tek şey olan çekirdek talaşını bir proses sonrası plastik benzeri böyle bir ürüne dönüştüren bir start up bu teklifle gelmiş.
Belki bazı plastik benzeri parçalar bu maddeden yapılacakmış.
Çalışıyorlar.
Boyalı metallerde ise iki renk öne çıkmış.
Derin mavi ve derin kırmızı.
Bunlar tanıtımdaki iki TOGG SUV’un da renkleri.
“Otomobilin gövdesi metal mi olacak?” diye soruyorum.
Çünkü geliştirme aşamasında kenevir dahil türlü kompozit malzeme denediklerini biliyordum.
“Evet metal olacak. Şu anda en uygun ve maliyet olarak en iyisi o” yanıtını alıyorum.
Bu odada TOGG’un iki maskot adayı ile de tanışıyorum.
İki adet kobay.
Bir kutu içinde yaşıyorlar ve asla kutudan çıkmıyorlar. Çünkü kutunun kenarındaki yüksekliği aşabileceklerine dair bir inançları yok.
Bazı siyasi partilere benziyorlar sanki!
Kendimce bir espri yapıyorum ve “Sızdırmazlık testi için mi kullanıyorsunuz?” diyorum.
“Ne diyor bu” gibisinden bakıyorlar.
Belli ki, Türk otomobil sanayii ile ilgili bu fıkrayı bilmiyorlar.
KÖTÜ BİR FIKRADAN ZARAR GELMEZ
Bari fırsat bu fırsat anlatayım:
“Yıllar önce otomotiv mühendisleri bir uluslararası toplantıda ülkelerinin otomotiv endüstrisindeki başarılarını anlatıp hava atıyorlarmış.
Alman mühendis demiş ki, “Biz su testi yaparız. Otomobilin üzerine 10 bar basınçla su püskürtür bu arada da 200 km/s hızla rüzgar estiren vantilatörler çalıştırırız. Otomobilin içine su girmiyorsa sızdırmazlık tamamdır.
Japon mühendis “O da bir şey mi, biz otomobilin içinde yüksek basınçlı sis bombası yakarız. Otomobilin dışına duman sızmıyorsa sızdırmazlık tamamdır” demiş.
Sonra ikisi birden Türk mühendise dönüp “Siz ne yaparsınız” diye sormuşlar.
Türk ezilip büzülüp “Biz kedi testi yaparız” demiş.
Nasıl yani diye sormuşlar.
“Akşam mesai bitiminde otomobilin içine iki kedi bırakırız. Sabah gelip bakarız” demiş.
Alman ve Japon çok etkilenmişler. “Vay be” demişler “Sabah kediler havasızlıktan öldüyse sızdırmazlık tamamdır. Müthiş bir şey ama biraz vahşi”
Türk atılmış.
“Ne ölmesi yahu, kediler otomobilin içinde ise hala sızdırmazlık tamamdır. Yok eğer dışarı kaçtılarsa nereden kaçtıklarını araştırırız.”
Neyse ciddi konulara dönelim hemen.
BİR CEM BOYNER BİR BEN
Malzeme seçimine de baktıktan sonra merdivenlerden birkaç kat aşağıya iniyoruz.
Parmak izi ile açılan bir kapının önüne geliyoruz.
“Bu odaya TOGG’un yetkili mühendisleri dışında girecek olan ikinci kişisiniz” diyor Karakaş.
Diğerini merak ediyorum.
“Cem Boyner” diyor. “Marka, imaj ve pazarlama konusundaki bilgi ve yeteneğini bildiğimiz için davet ettik, o da geldi” diye ekliyor.
CEO Karakaş parmağını basıyor ve ekranda “4” yazıyor.
Kapı açılıyor.
“CEO 4’se 1, 2, 3 kim acaba” diye takılıyorum.
“Bizim mühendis arkadaşlardır. Sık sık onlar girip çıkıyor buraya” diyor.
Ve biz girince ışıklar yanıyor, kocaman yüksek tavanlı ışıl ışıl bir salon ve ortasında üç adet otomobil.
İki SUV ve bir Sedan.
TOGG serisi.
İlk prototipler.
İlk kez kanlı canlı karşımdalar ve bayağı bayağı güzeller.
Gürcan Karakaş “Yukarıda masada gördüğünüz iki renk” diyor.
Ben ise janjanlı açık mavi sedanın yanına gidiyorum.
Bayağı güzel görünüyor.
Biraz Uzakdoğulu havası var ama gerçekten güzel.
Ancak bir prototip değil.
Daha çok plastik bir kabuk. Kapısı açılmıyor, camı penceresi yok. Sadece görsel bir şey. Bir tür mokap.
TÜRK’ÜN GÖZÜ ALDADIR
SUV’lar ise gerçek. İkisinin ortasında duruyoruz.
Mavi olanın bir ön panjuru var, kırmızı olan ise elektrikli olduğunu belli etmek istercesine panjursuz.
Karakaş “Hangisini beğendiniz?” diye soruyor.
Panjuru olmayan kırmızıyı işaret ediyorum.
“Hayret onu genelde gençler beğeniyor” diyor.
Gençliğimi tescillemenin mutluluğu içindeyim.
“Diğeri gereksiz” diyorum. “Havaya gerek duymayan bir motor için bu ızgara aerodinamiği bozan bir şey. Gereksiz yere sürtünme ve gereksiz yere gürültü üretimi” diyorum.
“Ama imaj ve azamet için gerekli buluyor bazıları” diyor.
Ben de “İyi bir dizayn ile diğeri de azamet ve imaj oluşturacak hale getirilir” diyorum.
Öğreniyorum ki, o yönde çalışmalar zaten yapılıyormuş.
Kapıyı açıp içine geçiyoruz.
Mavi olan daha klasik çizgilere sahip.
EKRANI BOL BULMUŞLAR
Dashboard’da yan yana üç ekran hem sürücü hem yolcu bölümünün önünü kaplıyor.
“Yolcu bölümünü de ekranla donatan ilk biz olduk” diyor.
“Ferrari de yolcu bölümünün önüne bir gösterge paneli koydu” diyorum.
Yana yana üç ekran gerçekten güzel. “Bunu tek parça boydan boya yapmaya çalışıyoruz. Ortağımız Vestel bize çok katkı sağlıyor bu konuda. Maliyeti de çok aşağı çekiyor. Onların çok yüksek volümlü siparişleri içinde bizimki çerez gibi kalıyor ve fiyatı çok iyi oluyor” diyor.
Bir de ortada altta ekran var. Hayli büyük. Ama Tesla’nınki kadar değil.
Ortaya çok güzel çözüm üretmişler. Akranın önünde ileri geri hareketleri kontrol eden kumanda ve çok hoş bir kol dayama yeri var. Ekrana kadar uzanıp çok iyi bir ergonomi sağlamış. Bu kadar iyisini hiçbir markada görmedim.
Altta da benim çocukluğumun Amerikan otomobilleri gibi bütünlük var. Yani yolcu ayağını uzatıp gaza basabilir alttan.
Bunun güvenlik açısından riskli olduğunu söylüyorum. Yere düşen bir şey sürücünün ayağının altına yuvarlanabilir.
“Biliyoruz. Arayı minik bir panelle alttan kapayacağız” diyor
Kırmızı araç daha bana göre. İçindeki detaylar çok çok hoş.
Ama açık söylemek gerekirse hala fazla Pininfarina.
Kapı ile gövdenin birleşme yerindeki Pininfarina yazısı söylüyor bunu, ben değil.
Fakat içerideki kalite algısı çok yüksek.
Modern iç hava bana biraz Peugeot 3008 ve DS7 Crossback’ı hatırlatıyor ama bu kesinlikle daha iyi.
Hemen hemen hiçbir buton yok.
Her tür kumanda ekranlarda olacakmış.
“Audi yeni serilerinde buna yaklaşmaya başladı” diyorum. “Sürücü için dikkat dağıtıcı olabilir her şeyi ekrandan kumanda etmek” diye uyarıyorum.
Arka koltuk arkalarına ekran koyup koymayacaklarını soruyorum.
Şimdilik öyle bir plan yok.
“Cep telefonu ile bağlantılı iyi olur. Otomobil, yolcuların cep telefonları ile konuşabilir ve ekrana yansıtabilir” diyorum.
Ama onlar bunu çoktan düşünmüş bile.
“Cep telefonu çok kişisel bir şey. Ekrana yansıtılınca başkaları da görür. Sorun çıkar” diyor.
Elhak doğru.
Aileler bile dağılabilir.
Tekrar dışına çıkıyoruz otomobilin.
Aynaları işaret ediyorum ve “İçlerinde kamera varken bu koca ayna yuvalarına ne gerek var” diyorum.
“Tüketici alışkanlığı” diyor Karakaş.
“Bence koymayın. Boşuna rüzgar sesi yapar. Gereksiz, hatta kamerayı da biraz daha öne alın ki kör nokta olmasın” diyorum.
Zaten otomobilin dışında en az 6 adet kamera olacağını öğreniyorum bu arada.
Hayranlığımı gizlemiyorum.
Karakaş soruyor, “Sizce kaç lira eder bu otomobil?”
“Bu haliyle, bir de elektrikli olduğunu düşünürsek 70 bin dolardan bir kuruş aşağı olmaz” diyorum.
“Tahmin iyi ama o kadar olmayacak çünkü batarya fiyatları büyük bir hızla aşağı iniyor. Bizim üretime başlayacağımız tarihte çok düşük olacaktır bu fiyat. O yüzden 70 bin dolar olmayız. Ama 25 bin dolara inemeyeceğimiz de kesin” diyor.
Anladığım fiyat 50 bin dolar karşılığı bir TL civarında olabilir.
Kafamdaki soru ise şu:
“3 yıl az zaman değil. O zaman geldiğinde bu otomobiller biraz depasse olmuş olabilir mi?”
Ama sorumun yanıtı hazır.
“Dizayn üzerinde hala çalışılıyor.”
Sonra TOGG SUV’dan inip fabrika maketinin başına geçiyoruz.
Yarın da fabrikayı anlatırız inşallah.
Ve tabii bu otomobili yapacak olan ekibi.
Ve yan sanayiyi.
Alıntı:
https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2780254-sizce-kac-para-eder-bu-otomobil
Pili yerli, motoru mecburen Bosch
TOGG gezimize ve CEO Gürcan Karakaş ile sohbetimize kaldığımız yerden devam edelim.
Karakaş, tablonun başına geçti ve anlatmaya başladı.
“Önce ne yapacağımıza karar vermeliydik. Sizin de defalarca yazdığınız gibi C segmentinde bir SUV olmalıydı aracımız. Çünkü hem en büyük pazar payına sahip segment ve araç olmaya gidiyordu hem de en hızlı büyüyen pazardı.
Mega trendlere göre potansiyeli tespit emek gerekiyordu ve bunu yaptık.
Target cost yani hedef maliyet ortaya çıkardık.
Buna göre tedarikçileri tespit ettik. Ve tedarikçi adayları ile masaya oturduk. İlk şartımız risk primi eklenmemesi oldu. Ekipteki herkes pazarı çok iyi bildiği için burada çok net bir tavrımız oldu. Tedarikçilerde de bir hedef maliyet vardı tutturmamız gereken.
ÜRÜN MÜ TÜKETİCİYİ DOĞURUR TÜKETİCİ Mİ ÜRÜNÜ
Bir yandan bunu yaparken bir yandan da tüketici beklentilerini araştırmaya başladık. Daha önce yapılan araştırmalar ve kendi oluşturduğumuz veri setleri ile araştırmalar yaptırdık.”
Burada yine itiraz ediyorum.
“Bu bir hata değil mi? Yepyeni bir ürün ortaya çıkaracaksınız ve sektör yeniden dizayn edilirken tüketici ne istediğini nasıl bilebilir! Siz ona bilmediği bir dünya ile ilgili ne istersin diye soruyorsunuz? Sizin ona önerilerle gitmeniz gerekmez mi?”
Gürcan Karakaş bununla ilgili daha detaylı bilgiyi aşağıda vereceklerini söylüyor ama yine de ekliyor, “Zaten öyle yaptık diyebiliriz.”
ÖNCE 5 MODEL
Kaldığı yerden devam ediyor Karakaş:
“15 yıllık planlamamız hazır. C SUV ile başladık. C sedan hazır. C hatchback, B SUV ve C MPV gelecek. Şu anda ikisinin yani SUV ve sedanın prototipleri elimizde. Bunu gösterdik zaten. Erken safha prototipten öte bir ürün sunduk.”
Lafa dalmazsam olmaz ya, “Türkiye’de bir de hafif ticari gerçeği var. Üstelik de Türkiye’nin uzmanı olduğu bir konu. Yerli ve millici kitlemizin de en fazla talebinin olduğu segment bence.”
CEO Karakaş’ın yanıtı hazır:
“Bu segmentte Türkiye zaten üretim üssü. Bütün dünyaya Türkiye’den üretiliyor diyebiliriz. Bunu biz de tartıştık ama bu araçların yenilenme döngüsü içinde daha sonra yer almamız mümkün. Önceliğimiz değil!”
Benim inadım sürüyor.
“Ama bu araçlar esnaf ve küçük sanayide kullanılıyor. Burada elektriklinin maliyet avantajı o kesimin çok işine yarar.”
Ama anlıyorum ki, hafif ticari konusu stratejik bir karar olarak atiye bırakılmış.
TÜRKİYE’DEN UMUDU OLMAYAN START UPLARA UMUT OLDUK
Gürcan Karakaş devam ediyor...
“Sizin daha önce yazdığınız gibi tedarikçi anlaşmalarımızın hemen hemen tamamı bitti. Pek çok start up’ı devreye soktuk. Ürünlerini Türkiye’de asla pazarlayamayacağını düşünüp yurt dışında ofis açan veya açma niyeti olan start up’lara ilaç gibi geldik. Pek çoğu ile beraber çalışıyoruz” diyor.
Ben de yerli ve yabancı tedarikçilerle olan oranların belli olduğunu ama bunun parasal olarak hangi oranda olduğunu merak ettiğimi söylüyorum.
“Verdiğimiz ve sizin daha önce yazdığınız oranlar parasal oranlar zaten. Parça sayısı değil, parasal karşılığından söz ediyoruz” diyor.
USE CASE DE NE?
“Maliyet unsurlarımız şeffaf, rekabete açık. 102 farklı parça veya parça bütününün maliyet analizini yaptık. Sonra tedarikçilerle oturduk. Bu yüzden tedarikçi ile rahatız. Gizli kapaklı bilinmeyen bir şey yok. Ne alacağımızı, maliyetinin ne olduğunu biliyoruz. Onlar da bizim bunları bildiğimizi biliyor.”
Karakaş’ın sürekli vurguladığı bir şey var.
“USE CASE Mobility”
Bunun anlamını merak ediyorum.
Anlatıyor.
“Kullanıcı odaklı, Akıllı, Empatik, Bağlantılı, Otonom, Paylaşımlı ve Elektrikli”
Yaptıklarının bir otomobil değil, cep telefonu gibi mobilitenin bir parçası olduğunu düşünüyorlar. Tüm derdi bununla.
Bunu “Global USE CASE Mobilitiy” olarak telaffuz ediyor.
“Biz bir Global USE CASE Mobility şirketiyiz” diyor.
Gelir projeksiyonlarını da buna göre yapmışlar.
Bugün otomobil üreticilerinin gelirlerinin yüzde 99’unun satış ve satış sonrası servis ve parça geliri olduğunu söylüyor Karakaş.
Gelecekte ise mobil hizmet gelirlerinin toplam gelirin yüzde 40’ını oluşturacağını ve asıl iddialarının burada olduğunu belirtiyor.
“Kârlılık üretim ve satıştan değil, nesnelerin internetinden gelecek. Otomobil alışverişinizin fatura ödemelerinizin, sağlık sisteminizin, günlük rutinlerinizin bir parçası olacak” diyor.
Planlarına göre üretecekleri araç kentsel mobilitenin bir parçası olacak.
Her anlamda.
“İki TOGG park edildi. Birinin bataryaları yüzde 70 dolu, diğeri yüzde 10 dolu. Yüzde 70 dolu, yüzde 10 doluya enerji aktaracak. Alt yapıdan alacaklı hale gelecek. Böylelikle kent altyapılarına ani yüklenmeler olmayacak” diye anlatıyor.
Bu arada bir yanlış anlamaya da değiniyor:
“Kentlerdeki elektrikli otomobil şarj altyapılarını biz kurmuyoruz. Bunlar yerel yönetimlerin ve merkezi idarelerin işi. Çünkü sadece biz olmayacağız bu enerjiyi talep eden. O yüzden kimse bu şarj istasyonlarını bizim işimiz zannetmesin” diye o noktaya da bir açıklık getirme ihtiyacı hissediyor.
Anlattıkları yabancı olmadığım konular. Ama Türkiye’nin gündemi içinde sanki Mars’tan bahsediyormuş gibi.
Ancak anlattığı araç fikri, bana F 35’i hatırlatıyor.
Nasıl ki, F 35’lere içindeki bilgisayar gücü ve iletişim olanakları nedeniyle “Uçan karargah” diyorlarsa yerli otomobil de fikir olarak benzer bir şekilde tekerlekli iletişim aracı gibi görünüyor gözüme.
YAN SANAYİ HAMALLIK YAPIYOR
Burada da sorularım var haliyle. Hatta bir dizi sorum var.
Önce tedarikçilerden başlıyorum sormaya:
“Türkiye’de ciddi bir yan sanayi birikimi var. Bu birikim size büyük kolaylık sağlıyor mu?” diyorum.
Hiç ummadığım bir yanıtla karşılaşıyorum:
“Ne yazık ki hayır” diyor.
Yan sanayiden birkaç örnek veriyor:
“Türkiye’deki yan sanayi şirketleri ile oturup ‘Bize şu parçaları üretir misiniz?’ diye soruyoruz. ‘Tabii üretiriz’ diyorlar ve hemen blue print’leri istiyorlar, tüm detayları almak istiyorlar. Bu kötü bir yan sanayi. Yabancı otomotiv şirketleri yan sanayiyi çok kötü bir noktaya çekmiş. Robotlaştırmış. Siz her şeyi veriyorsunuz, onlar üretiyor. Fikri bir katkı, dizayn katkısı, mühendislik katkısı sunmuyorlar. En azından büyük bölümü sunmuyor. Buna tam anlamıyla yan sanayi demek doğru değil o yüzden. Şimdi onları da düşünmeye teşvik edecek bir proje ortağı haline getirmeye çalışıyoruz. Gelecekler. Ama emin olun ki, iyi bir noktada değiller. Üretim kabiliyetleri var ama bir tür hamallık yapıyorlar. Düşük katma değerli bir hamallık.”
İkinci sorum daha global.
5 G İLE İLETİŞECEKLER
“Global USE CASE Mobility şirketiyiz dediniz. Güzel bir tanım. O zaman global bir merakımı gidermek istiyorum. Elektrikli araçlarla birlikte dünya değişecek. Özellikle de otonomi otomobillerin sayısını azaltıp, penetrasyonu yükseltecek. Burada bana göre en acil sorun otomobillerin kullanacağı dil. Ortak dil belirleme çabaları var mı? Bu telefon GSM. (Elimdeki telefonu gösteriyorum) Evrensel ortak dil. Bu yüzden tüm telefonlar ortak çalışıyor. Birbirlerini anlıyor. Otomobiller özellikle de otonomi için bir ortak dil geliştirmek zorundalar. Burada bir çalışma var mı?”
Anlıyorum ki, yok.
Ancak GSM ile paralel bir dil olacak sanki.
Çünkü Karakaş burada 5G teknolojisine atıf yapıyor.
BATARYA YERLİ OLACAK
Bir sonraki sorum bataryalar üzerine.
“Gürcan Bey, ilk açıklamanızı çok eleştirdim. Bataryaya en son karar vereceğiz, bir yerden alırız dediniz. Ben de çok kızdım. Batarya yoksa elektrikli otomobil yok. İşte Mercedes. Geçen sene EQ serisi otomobillerden planladığının yarısı kadar üretebildi çünkü batarya bulamadı. Herkes batarya peşinde olunca çok sıkıntı olacağı açık. Nasıl böyle bir şey söylediniz?” diye soruyorum.
“Evet, beni çok sert eleştirdiniz. Beni yanlış anladınız ya da ben yanlış ifade ettim belki. Benim kastım her şey sıra ile demekti. Batarya o günün meselesi değildi. Ama şimdi size müjdeyi vereyim. Batarya yerli olacak. Türkiye’de üretilecek. Bizim Gemlik’teki tesisin içinde olacak. Bataryayı, batarya peketini, batarya kontrol ünitesini, hepsini kendimiz üreteceğiz. Bu kadarını söyleyeyim. Çok da detaya girmeyelim. Bakın bu kata çıkan ilk sivilsiniz. O kadar koruyoruz sırlarımızı” diyor gülerek.
Doğrusu en sevindirici haber bu.
Göreceğiz. İnşallah.
MOTOR ADET NEDENİYLE BOSCH
Hemen bir başka takıntılı mevzumu açıyorum.
“Bataryadan daha kolay olan konu elektrik motoru. Evet verimlilik oranı yüksek ve biraz değişik. Boyutları, ağırlığı daha azaltılmış fakat sonuçta 150-160 yıldır insanların yaptığı bir şey. Faraday nasıl işleyeceğini buldu, yanlış hatırlamıyorsam Davenport da ilk elektrik motorunu yaptı. 1830’larda. Bunu niye kendimiz yapmıyoruz? Tesla bir modeli için motorları wmagna’dan alıyor ama diğer motorlarını kendi üretiyor. ”
Karakaş hemen hemen beklediğim yanıtı veriyor:
“Ölçek ekonomisi. Beni Bosch’dan motor almakla suçladınız. Beni suçlayın, kızın hatta sövün ama burada çalışan bunca arkadaşıma haksızlık etmeyin. Tek ricam budur. Motor konusu önemli. 400 kg batarya paketi ve bir ya da iki motor. Belki bazı modellerde daha da fazla. Burada bir toplamdan söz ediyoruz. Elektrik motoru, redüktörleri, bağlantıları. Bir bütün. Yapılabilir mi? Tabi iki yapılır. Ama Bosch bunu herkesten daha iyi yapıyor. Bizim üretim ölçeğimizde yapmaktansa almak daha iyi. Biz birkaç yüz binlik üretimlerle başlamıyoruz ki! Birkaç binle başlıyoruz. Yükselecek ama başlangıçta binli rakamlar. Bu motoru üretmenin mantığı yok. Almak her açıdan daha verimli. Ha, sayılar artar üretmek daha iyi olur o ayrı mesele. Ama her şeyi de açık açık konuşamayız zaten bugünden. Sonuçta bu bir iş, Ticari meseleler var. Bugün Bosch’tan almak daha mantıklı. “
PLANLARDA ZARAR YOK
Bir alt kata inmek ve CMO, Chief Marketing Officer Talin Yıldız’la toplanmak üzere yola çıkarken son bir şey sormak istiyorum.
“Elektrikli araç üreticilerinin hiçbiri henüz para kazanmıyor. En havalı, en büyük pazar payına sahip Tesla bile hala büyük zararda. Milyar dolarlar mertebesinde zarar açıklıyor. Ama bu zararı hisse değeri ile telafi ediyor. Çünkü halka açık ve yatırımcılar projeye inandığı için hisselerinden para kazanıyor. Zararı emiyor. Bizde o kadar para olduğunu zannetmiyorum. Beş babayiğit de bir yere kadar. Sizin 15 yıllık hazırlığınızda zarar projeksiyonunuz ne ve bu zararı nasıl kapatmayı düşünüyorsunuz?”
Biraz sert bir soru.
Yanıt ilginç.
Zarar düşünmüyorlar.
“Şirketin 2022 yılındaki ödenmiş sermayesi 3,5 milyar TL olacak. Bu aynı zamanda o tarihte ödenmiş sermayesi en yüksek otomotiv şirketi yapacak TOGG’u. Toplam yatırım maliyeti ise teşvik belgesinde de söylendiği gibi 22 milyar TL olacak. Ortaklar ilk 15 yıl hiç temettü almayacaklar. Bugüne dek yatırım rakamları dışında hiç zarar rakamı konuşulmadı” yanıtını alıyorum.
Bence zurnanın zırt diyeceği yerlerden biri burası olabilir.
Temennimiz olmaması ama yine de bir planlama gerektiğini düşünüyorum.
Ya da var ama şimdilik konuşmak için erken.
Bilmiyorum.
Merdivenlerden aşağıya doğru yola çıkıyoruz.
Talin Hanım bizi bekliyor. Tüketici beklentilerini, focus grup çalışmalarını, markayı anlatacak.
Sonra da otomobillere bakacak, dokunacak ve daha sonra da onların fabrika demekten özenle kaçındıkları tesisi öğreneceğiz!
Alıntı:
https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2777006-pili-yerli-motoru-mecburen-bosch
TOGG karargahı
Dün de duyurduğum gibi, yerli otomobil projesini gerçekleştirmek üzere kurulan Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu yani TOGG’un komuta merkezine gittim.
Elimi kolumu sallayarak, “Ben geldim” diye değil.
CEO Gürcan Karakaş’ın daveti üzerine.
İlk günden beri kafamdaki olumlu ve olumsuz yönleri yazıyor, soru işaretlerine ve bana göre yanlış olan noktalara dikkat çekiyordum.
Tüm bunları uzaktan, açık kaynaklardan edindiğim bilgilere, TOGG’dan yapılan açıklamalara ve zar zor edinebildiğim bazı bilgilere dayanarak yapabiliyordum.
İlk kez “resmen” bilgilendirilmek üzere davet edildim.
Gazeteden yaklaşık 70 km’lik bir yol giderek ve hemen hemen 55 TL otoyol parası ödeyerek TOGG’un Bilişim Vadisi’nde karargahına ulaştım.
SANKİ SİLİKON VADİSİ
Öğle tatiline denk geldiği için ofisin önünde sohbet edenler vardı ve görüntü sanki silikon vadisinde bir yere gelmişim gibiydi.
Kapıdan içeri girdiğimde modern ama mütevazı bir ofise geldiğim hissine kapıldım.
Ateşime bakıldı, adım kaydedildi ve içeri davet edildim.
Önce giriş katındaki toplantı odalarına göz gezdirdik.
TOGG karargahına gelen “yabancılar” ister tedarikçi olsun, ister iş ortağı bu toplantı odalarında ağırlanıyormuş.
İçeriye, ofislere kesinlikle kimse alınmıyormuş.
Küçüklü büyüklü toplantı odaları pandemi dönemine göre yeniden tasarlanmış ve masaları ortasına pleksiglas ayraçlar konmuş.
Karşılıklı konuşan ekiplerin arası kapatılmış.
Her odada bu önlem alınmış.
Bu bölümü hızlıca gezdikten sonra parmak izi veya dijital kartla geçilen bir kapıdan geçirildim ve asansöre buyur edildim.
Bu arada binanın sorumlusu olduğunu anladığım bir beyefendi pandemi nedeniyle klimaların çalıştırılmadığını, asansörlere kısıtlı binildiğini, Allah tarafından rüzgarlı bir bölgede bulundukları için camları açarak serinlik sağladıklarını, kışa kadar havalandırma sistemlerine gerekli filtrelerin takılacağını anlattı.
İLGİNÇ BİR OFİS
Ve asansörden inince TOGG’un CEO’su Gürcan Karakaş bizi karşıladı.
Ben yaşlarda, saçları hafiften ağarmış, açık renkli, renkli gözlü yakışıklı bir adam.
Bir 5-6 kilo verse daha da yakışıklı olacağı kesin.
Üzerinde spor bir pantolon, bir tişört.
Ofisine davet etti.
Ancak ofis CEO ofisine benzemiyor.
10 bilemedin 14 metrekare, küçücük bir yer.
Oldukça yüksek bir masa ve yanında 4 kişilik yine çok yüksek bir toplantı masası yavrusu. Çevresinde 4 adet bar taburesi gibi tabure.
Meğer Gürcan Bey benim gibi kurtlulardan. Yani yerinde duramayanlardan...
Oturmayı pek sevmezmiş.
O yüzden genelde ayakta çalışırmış.
Masa inip kalkan bir masa. Yani oturmak isterse aşağı inebilir ama genelde havada duruyor belli ki!
Odanın tamamında duvarlar küçük küçük notlar, şemalar, planlama tabloları ile dolu.
Odaya şaşkınlıkla baktığımı görünce “Sürekli toplantı halindeyiz. Notları duvarlardaki yerlere alıyoruz” diyor. Tam bir mühendis tavrı ile.
Ben de renklere bakarak “Galiba Balkan kökenlisiniz” diye giriyorum lafa.
Meğer Aksekili imiş.
Antalya ile Konya’nın bir türlü paylaşamadığı Antalya'nın Torosların tepesindeki küçük ilçesi.
HİPERAKTİF BİR AKSEKİLİ
“Aksekililer tüccar, İbradılılar okur alim olurmuş. Siz niye tüccar olmadınız da, mühendis oldunuz” diye takılıyorum.
O da “Aksekilinin tüccar olacak kadar zeki olmayanı alim olurmuş” diye yanıt verdi.
Ve hemen konuya girdik.
“Ben size biraz kendimizi anlatayım. Eleştirilerinizi yanıtlamaya çalışayım. Siz de aklınıza gelen her şeyi sorun. Lafımı keserek sorun hatta” dedi ve başladı heyecanla anlatmaya.
YA ŞİMDİ YA HİÇ
Gürcan Karakaş, duvardaki görsellerin önüne geçiyor ve başlıyor anlatmaya:
“Bunlar sürekli karşımda. Hepimizin önünde duruyor. Hedefimizi sürekli önümüze alıyoruz” diye giriyor söze ve “Ya şimdi olacak ya da hiç” diyor.
Bunu söylemesinin nedeni, benim de yıllardır söylediğim bir şey.
“Elektrikli otomobil, bu endüstride yeni bir start veriyor. Ya bu startta kalkışa geçenlerden oluruz ya da bu işin uzunca bir süre daha dışında kalırız.”
Karakaş’ın ya şimdi ya hiçten kastı bu.
Yanıma gelip, benim önümdeki not defterine bir diyagram çiziyor.
Ya 0 yerlilik oranı ile hemen başlayacağız ya 10 sene sonra yüzde 100 yerlilik oranı ile başlamak için çalışmaya başlayacağız.
Ama sıkıntı şu ki, bu işe başlamak için fırsat penceresi 10 sene boyunca açık kalmayacak. Bu fırsat aralığı 2021-2024 arasında açıktı. Pandemi dolayısıyla 1 yıl sarktı.
2023-2025 arası açık. Biz o güne yetişmek zorundayız. O güne kadar da yerlilik oranımız hemen hemen yüzde 50 olur, üç yıl içinde de yüzde 68’e çıkar” diyor.
Sonra ilk soruyu o bana soruyor, “Sizce yüzde kaç oranı bulursak yerli sayılırız?”
Yanıtım biraz acayip:
“Yüzde 1 ile bile yerli olunur. Önemli olan fikri mülkiyetin yüzde yüzüne sahip olabilmek. Üründe değişiklik yapacağınız zaman kimseden izin almak zorunda kalmamak. Yoksa rekabetçilik açısından parçaların başka yerlerde yaptırılması marka yerliliğine zarar vermez. Ama istihdam ve sanayi gelişimi açısından ne kadar fazla parça Türkiye’de üretilirse o kadar iyi olur” diyorum.
“Haklısınız ama biz yine de üretim açısından da Türkiye’de olmak istiyoruz. Mümkün olduğunca fazla parçayı Türkiye’de üretmek istiyoruz” diyor.
2025’ten sonra piyasaya çıkacak bir otomobilin şansı olmadığını düşünüyor Karakaş.
BAŞARI İÇİN 8 KOŞUL
Kafamda pek çok soru var ama önce onun biraz anlatmasını istiyorum. Heyecanını görüyorum.
Başarı için 8 ön koşul belirlemişler.
Onları anlatıyor.
Bunları şöyle sıralıyor:
1- Bir fırsat olması birinci koşul. Bugün megatrendlerin tetiklediği bir fırsat var. Bu fırsat penceresinin de 2022’de kapanacağı tahmin ediliyordu. Ancak pandemiden ötürü bu süre biraz daha uzadı.
2- Küresel rekabet gücüne sahip bir marka yaratmak ve hedeflenen pazar payına ulaşmak için gerekli ürün portföyünü oluşturmak.
3- Maliyet ve karlılık hedefini yakalamak.
4- Ülkemize ait fikri mülkiyet hakları ortaya çıkarmak.
5- Konusunda uzman çok yönlü (multi disipliner) kişilerden oluşan bir takım ve müşteri odaklı, çevik ve özerk yapısı olan bir organizasyon yaratmak.
6- Dünya standartlarında kalite yakalanması bir yana bu hedef de aşılarak beklentilerin üzerinde olumlu sürprizler yapmak. (Bir iş yapılmaya değer ise, en iyi şekliyle yapılmalı).
7- Ekosistem: Akıllı araç ile akıllı nesnelerin bağlantısı. Otonom sürüş ile 3. Yaşam alanına dönüşmesi ve mobilitenin sadece ulaşım olmaktan çıkıp nesnelerle bağlantılı bir servis haine dönüşmesi. (Mobility as a Service, Connected Everything)
8- Finansman: Uzun soluklu, kararlı bir yatırım gücü.”
PİNİNFARİNA BU MODELİ KAÇ KİŞİYE SATTI
“Bunlar güzel laflar. Ama önemli olan icraat. Daha önce fuarlarda sergilenmiş, Pininfarina’nın pek çok firmaya verdiği bir ptotiple karşımıza çıkmanız hayal kırıklığı yarattı bende. Daha özgün, daha yeni bir şey bekliyordum. Bu cümleler güzel ama karşımızdaki gerçek farklı” diyorum.
Karakaş bu eleştirimi bekliyor belli ki, “Bizim gösterdiğimiz prototip, başka üreticilere yapılandan çok farklı. Bari siz söylemeyin bunu. Sonuçta bu bir otomobil. Elbette bir ön cam, bir arka cam, bir ön kaput, bir arka kapı, 4 yan kapı, 4 lastik olacak. Ama bu aracın sizin söylediğiniz Çinlilere verilen araçtan çok farkı var. Bugün farklı markaların SUV’ları birbirine ne kadar benziyorsa bizimki de diğerlerine o kadar benziyor” diyor.
“Pek çok tasarımcı ile görüştük. Pininfarina sektörde herkesin çalıştığını önemli bir firma. Biz de onda karar kıldık ama tüm detaylarda birlikte geliştirdik. Bizim ekibin de çok katkısı olan bir dizan ortaya çıktı” diye bu konudaki eleştirimi kesin bir dille reddediyor.
EKİBİMİZ HEM GENÇ HEM TECRÜBELİ
Devam ediyor.
“Çok iyi bir ekibimiz var. Türkiye’de bu endüstride farklı firmalarda çalışmış, bir üretim hattını kurmuş, sıfırdan bir aracı ortaya çıkarmış tüm ekiplerden çok önemli mühendisler artık bizimle. Bunların yanı sıra çok genc ve fütüristik bir ekip de var. İyi bir kombinasyon sağladık ve heyecan düzeyi çok yüksek bir takımız” derken söze giriyorum, “175 mühendis var ekibinizde. Bence bu sayı az. Rakiplerinizde, Mercedes’te BMW’de, Volkswagen’de binlerce mühendis çalışıyor bu işin üzerinde. Hem de Mercedes’ın 10 küsur milyar dolar, Volkwagen’in onun birkaç katı elektrikli araç geliştirme bütçesi ve otomobil üretme tecrübesi varken…” diyorum.
Karakaş ise “İşte herkesin en fazla yanıldığı yer burası” diye bu kez o beni kesiyor.
ELEKTRİKLİ OTOMOBİLDE GEÇMİŞ YÜK OLABİLİR
“Çokluk her zaman iyi bir şey değil. Üstelik o çokluğun önünde dağ gibi bir alışkanlık engeli var. İçten yanmalı motorlar üzerine kurulmuş yüz yıllık bir sistem var, alışkanlıklar var ve koca gövdenin karar alma mekanizmalarındaki hantallık var orada. Geçmişiniz bazen yükünüz olabilir. Bu işte öyle oluyor. Biz ise çok daha hızlıyız. Bakın bizden başka sıfırdan elektrikli otomobile giren ve başkaca bir otomobil yapma alışkanlığı ve engeli olmayan bir tek TESLA var. Gerisinin sırtında geçmişin yükü var. Avantajları var elbette onların ama dezavantajları daha büyük”
İlginç bir özgüven.
“Ayrıca bizim mühendislik sorunları karşısında devreye soktuğumuz ortaklarımız var. Otomobil ile ilgili bir mühendislik gerektiği zaman Anadolu Grubu, BMC gibi ortaklarımızdan faydalanıyoruz. Elektrik elektronik konularında Vestel, Turkcell. Onların mühendis havuzu da sipariş üzerine bize destek veriyor. 175 mühendis demeyin aslında binlerce mühendisten faydalanıyoruz” diye ekliyor.
“Çin’de de elektrikli otomobil girişimleri var” diye hatırlatıyorum.
“Var ama bir türlü beceremediler. Çinlilerin otomobil konusunda çok kötü bir şöhretleri var. Yıllar önce bu işe yani otomotiv işine girdiler ve Avrupa’ya iddialı ürünlerle geldiler. Ancak otomobiller çok kötü çıktı. Tüm testlerde rezil olup geri çekildiler. Hala o şokun etkisi var. Tüm imkanlarına ve kapasitelerine rağmen ilerleyemiyorlar. Biz ise bu konuda gerçekten çok iyiyiz Türkiye olarak”
DENEYİMİ SATIN ALIYORUZ
İşe soyunduklarında ilk yaptıkları anlaşmalardan biri Boston Consulting’le olmuş.
“Çünkü veri setlerine ihtiyacımız var. Boston Consulting dünyada özellikle elektrikli otomobil işinde ama genel olarak otomobil işinde çok büyük firmalarla çalışmış elinde çok fazla bilgi var. İlk onlarla anlaştık ki, bu global bilgi kaynağı bizim de ulaşım menzilimizde olsun diye. Şimdi herhangi bir sorunla karşılaştığımız zaman onlardan istiyoruz ve gerekli bilgiyi, gerekli çözümü bize ulaştırıyorlar.”
“Peki EDAG’la niye anlaştınız. Madem elinizde bu kadar mühendis var. Bir de EDAG’ın mühendislik hizmetine niye ihtiyaç duyuyorsunuz” diye soruyorum.
Karakaş bu soruyu bekliyormuş gibi .
“Orada sizin verdiğiniz bir rakam var. O rakam hiç doğru değil. Çok abartılı ama EDAG’la anlaştığımız doğru. EDAG’dan çok spesifik bir hizmet alacağız. Bu araç şimdiye kadar ki hiçbir araca benzemeyen bir şey. Öncelikle bir yere yerleştirmeniz gereken ama aracın ağırlık merkezini ve rijiditesini etkilemeden yerleştirmeniz gereken 400 kg’lik bir batarya setiniz var. Bu sorunu çözmek için EDAG’la anlaştık. Çünkü bu konu ile ilgili mühendislik tecrübesine sahipler. Başkaları için de bu soruna odaklanmışlar. Bilgileri var.”
“Türkiye’de de çözülür bu konu. Bizde de tecrübeli firmalar, mühedisler var. EDAG yaparsa fikri mülkiyet EDAG’da olur. Yarın en küçük değişiklikte izin ve maliyet sorunları çıkar” diye itirazımda ısrar ediyorum.
“Fikri mülkiyet kesinlikle bizde olacak. Biz her şeyi tarif edeceğiz, onlar geçmiş tecrübelere göre bu tarifi ürünleştirme aşamasında bize destek olacaklar. Ama tüm haklar bizde olacak” diyor.
“Başkalarından öğrendiklerini bize satıyorlar. Bizden örendiklerini de başkalarına satarlar” diye inat ediyorum.
“Satamazlar. Anlaşmamız var. Suç olur. Bize de başkalarından öğrendiklerini satmayacaklar zaten. Bizim çözümün uygulanabilirliğini geliştirecekler” diyor.
Benim tatmin olmadığımı görünce “Siz Önder Yol’u söylüyorsunuz. Bakın Fatih Bey, ben bu işe başlarken bu işe gönül vermiş, emek vermiş herkesle görüştüm. Önder Yol ile de görüştüm. Açık söyleyeyim. Önder Bey gerçekten takdire şayan dahi bir mühendis. Ama yollarımız farklı. Aynı yöne bakmıyoruz. Farklı geliştirme yöntemlerimiz var. O şimdi traktör yapıyor. Elektrikli dönüşümler yapıyor. Beraber olamazdık” diyor.
“Hayır Önder Yol’u kast etmiyorum. Şasi konusunda çok tecrübeli isimler var. Mesela Ekber Onuk. Müthiş şasiler geliştiriyor. Dahi mühedislerden biri de o. Savunma sanayiinde, silah sanayiinde müthiş mühendislik işleri var. Uluslararası. Üstelik otomobil delisi. Türkiye’nin ilk seri üretim yerli otomobilindeki çekirdek ekipten. Size çok yardımı olurdu” diyorum.
Hakan Özenen’e dönüyor. “Ekber Bey’le görüşmek hep aklımızda idi ama görüşmedik. Bir randevu verirse mutlaka görüşelim” diye not alıyor.
Devam ediyor anlatmaya:
“Dünyada bu işi yaptıracağınız üç mühendislik firması var. Otomotivde herkes bunlarla çalışıyor. Magna, EDAG ve FEV. Elektrikli otomobil konusuna yılladır büyük yatırım yapan Çinliler de bunlarla çalışıyor. Ve bunların, özellikle de EDAG’ın elektrikli otomobil mühendisliği konusunda çok birikimleri var ve birikimleri biz de almış oluyoruz. Çözümler bizden ve biz geliştiriyoruz ama onlar geliştirmenin her aşamasında şöyle değil de böyle yaparsanız daha doğru olur diyerek bize entegrasyon mühendisliğinde destek oluyorlar. Teknoloji ortaklığı yapıyoruz bir anlamda ama fikri haklar bizim olacak. Anlaşma böyle.”
Fikri mülkiyet konusundaki tutumu bence doğru.
“Evet önemsiyoruz. Çünkü tüm haklara sahipsek istediğimiz değişikliği yapabilir, istediğimiz gibi ürettirebiliriz. Nerede üreteceğime, nerede satacağıma bağımsız karar veririm. Her değişikliği sormak gerekmez.”
Sevgili okurlar.
Heyecanlı heyecanlı yazıyorum.
Epey uzatmışım.
Bugünlük burada bitirelim.
Yarın ve sonraki gün devam ederiz.
Ürün geliştirme, pazarlama, yan sanayinin ne ölçüde hazır ve destek olduğu, otonomi konusunu ve pek çok şeyi konuştuk ekip üyeleri ile bir araya geldik. Araçları inceledik.
Fabrikayı konuştuk.
Hepsini yazacağım.
Umarım sıkılmıyorsunuz.
Umarım heyecanımı paylaşıyorsunuz.
Yarın devam.
Alıntı:
https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2776002-togg-karargahi